Görme, işitme ve hissetme gibi duyularımızın dış dünyadan topladığı veriler beynin alt mekanizmalarında işleyen programlarca algılara dönüştürülür. Bu sonuçlar, yönetmen dediğimiz beynimizde düşüncelere dönüşür. Aynayı anlamlandırır. Sesi, görüntüyü ayırt eder. Yönetmen isterse düşünceler arasında değişikler yapar. Gün içinde çevre koşullarımıza, algılarımıza ve aldığımız gıdalara göre düşüncelerimizi beyin, tek tek kontrol edebilir.
Ancak yaşamınızda bir dönüm noktasını takip eden 6 aydan sonraki ilk bir yıl içinde içerisinde Panik Atak size sinyaller vermeye başlar. Bu dönüm noktası genellikle yaşadığınız bir kayıptır. Bu kayıp bir; eş, iş, sevgili, çevre, bir yakının veya maddiyat vb olabilir. Başka bir şehre taşınmak ile çevre kaybı olabilir. Askere gitmek ile özgürlük kaybı olabilir. Deprem veya doğal afet sonrası güven kaybı olabilir. Bu türden bir olumsuz bir deneyimin etkisiyle yada nedenini anımsamadığımız bir travma ile enerji bedeninizde tıkanıklıklar oluşur. Beyin enerji dengesi bozuk bedende dengeli kararlar alamaz. Bu kez bedeninizde;
- Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması
- Terleme
- Titreme ya da sarsılma
- Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
- Soluğun kesilmesi
- Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
- Bulantı ya da karın ağrısı
- Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
- Derealizasyon (gerçek dışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
- Kontrolunu kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
- Ölüm korkusu
- Paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
- Üşüme; ürperme; ya da ateş basmaları. gibi belirtilerden bir ya da bir kaçını birden hissederiz.
Ani gelen bir endişe hissi ile beraber kalp çarpıntısı, nefes almakta zorluk, uyuşma karıncalanma, ortama yabancılaşma, baş dönmesi gibi 13 tane fiziksel belirtiden 2-3 tanesi yaşanır. Belirtileri yaşayan kişi öleceğini bile düşünebilir. Bazen hastanelerin acil bölümleri ziyaret edilir. Hastaya yapılan tetkiklerden sonra ‘hiçbir şeyi’ olmadığı söylenir. Bu durum kişide daha da sıkıntı yaratır. Korku yerleşir. Yaşadığı her neyse tıbbın teşhis edemediğini düşünür. yaptırılır, başka doktorlara gidilir, bu tetkiklerden de bir şey çıkmayınca, hasta beyin yeni -yeni ilkel programlar başlatarak bireyi korku dolu korumalara alır.
Bu kişilerde “sürekli, aşırı ve o durumla uygun olmayan bir endişe ” söz konusudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler. Çoğu zaman kişi endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak endişelenmelerini denetleyemez ve bir türlü sakinleşemezler.
Anksiyete bozukluğu ve panik atak birbirleri ile bağlantılıdır. Bunlar zihinsel hastalıklar değildir. Duyu organlarından kaynaklanan endişe sinyallerinin ufak değişikliklere uğrayarak beyine ulaşması sonucu gelişen davranış durumlarıdır.
Önerilerim:
Fiziksel muayene ve tetiklerde bir şey çıkmamış ancak yakınınızın şikayetleri devam ediyorsa hemen bir psikiyatris’ e başvurun. Sabırlı ve emin olun. Panik atak mutlaka kontrol altına alınabilen ölümcül olmayan bir durumdur. Doktorundan aldığınız bilgiye göre hareket edin.
-Bir şeyin yok, evham yapıyorsun, her şey senin elinde demeyin.
-Paniğin kişinin kontrolünün dışında olduğunu bilelim ve onu anlamaya çalışalım.
-Hastayı küçük düşürücü yada zorlayıcı davranışlarda bulunmayın. Onu eleştirmeyin
-Hastalık kontrol altında olana kadar ona destek olan ve psikiyatrist direktiflerini uygulamada ona yardımcı olun.
-Hastayı zorlayarak korktuğu durumlarla yüz yüze getirmeyin. Örneğin, seyahate yollamak, asansöre bindirmek, kalabalık alışveriş merkezine sokmak gibi…
-Kendi kaygı ve korkularınızı iyileşene kadar ona yansıtmayın. Çünkü, panikli insan hastalık, acı, keder, felaket haberlerinden olumsuz etkilenir.
-Hastanız evhamlı yapıdaysa bir sefer iyi bir fiziksel muayeneden geçirtin. Ayrıntılı Çek-up yaptırın .Paniği açıklayan fiziksel bir neden yoksa, yeni işlemlere baş vurmayın.
-Hastanın yanında olumsuz sağlık haberlerini okumayın,
-“Yeter artık bir an önce iyileş bizde bıktık usandık” demeyin!
-Hastanızın rol yaptığını, naza çektiğini sakın düşünmeyin ve telaffuz etmeyin.
-Hastanıza ölümden bu kadar korkulur mu? Demeyin. Çünkü bu korku klasik ölüm korkusundan farklı ve cok daha şiddetlidir.
Onu can kulağıyla dinleyin ve anlamaya çalışın. Senin için ne yapayım, nasıl yardımcı olayım diye sorun.
-Şunu unutmayın ki, panikli insanlar yaşama çok bağlıdırlar. Kendi kendilerine acı çektirmek istemezler
-Paniğin bir dini inanç eksikliği olmadığını bilin.
“beyin SİZ” kitabımı okuduktan sonra sizin için yeni şeyler söyleyip yeni alternatifler sunuyorum.